Günümüz bilgi çağı oldu; bilgi peşinden koşulan ama bir o kadarda kalay ulaşılabilir durumda. Sizce de tuhaf ve tezat bir durum değil mi kolay ulaşılabilen ve elde edilebilen bilginin aynı zamanda peşinden koşuluyor olması? İlköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim, yüksek lisans, doktora, master, kurslar, stajlar… Sonu gelmeyen ve bitmek bilmeyen bir süreç… Sonunda yine yetersiz olmak ve hissetmek…
Burada biraz duralım isterseniz; eksik parçayı bulmaya çalışalım. İlk bakıldığında eksik parça bilginin eksikliği ve yetersizliği gibi görünüyor. Ama çoğu zaman olduğu gibi gerçek görünenden farklı; eksik parça bilginin nasıl kullanılacağını bilmemek. Yani deneyimsizlik…
Ben de sizler gibi ilgimi çeken alanlarda eğitimler almaya, araştırmaya, öğrenmeye devam ediyorum. Kişisel fikrim şu ki; deneyimden yoksun, usta çırak ilişkisi bulunmayan, akademik ve didaktik eğitimler hep biraz eksik kalıyor. Bu bağlamda eğitimi kimden, nereden ve nasıl aldığınız fark oluşturuyor. Kişinin kendisi de deneyim kazanabilir, kazanacaktır ama bu zaman alacaktır. Zamanın su gibi akıp gittiğini bildiğimiz halde neden ustaların, üstatların deneyimlerini görmezden geliriz, yok sayarız, yararlanmayız?
Sorularımın fazlalığının farkındayım ama aynı soruları kendime de sorduğum için sizlerle de paylaşıyorum. Bu soruya benim cevabım: “Eğitim Sistemi” oldu. Eğitim çağındaki genç nüfusumuz fazla; mevcut eğitim kurumları ve kadrolarla hızlı, seri, şip/şak eğitim politikaları belki kaçınılmazdır. Niyetim eleştirel bir dille ahkâm kesmek değil, çok önemli olduğunu düşündüğüm bir konuyu dile getirmek. Yaşama yansıyan eğitimin, kullanılabilir bilgi ve deneyimin altın çağını yaşadığı dönemlerdeki eğitim süreçlerine bakıldığında medrese eğitimi öne çıkıyor.
Medrese bilindiği üzere orta ve yükseköğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adıdır. Kelimeanlamı olarak Arapça “ders” kökünden gelir. Medreselerde ders verenlere “müderris”, ders alanlara “danışmend”, “softa” veya “talebe” adı verilir.
Anadolu’da açılan ilk medrese Danişmentliler tarafından Tokat, Niksar’da açılan Yağbasan Medresesi’dir.
Danişmendli Beyliği, 1080–1178 yılları arasında Sivas merkez olmak üzere Çorum, Tokat, Amasya, Malatya, Kayseri şehirleri civarında kurulmuş bir Anadolu beyliğidir.
Danişmendin kelime anlamı Farsça’da “bilgili adam” olup, beyliğin kurucusu Danişmend Gazi’nin Azerbaycan’da Arrân ve civarında yaşayan bir Türkmen ailesine mensup olduğu bilinmektedir. Kaynaklarda Danişmendlilerin Türk asıllı bir hanedan olduğu, Danişmend Gazi’nin Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah’ın dayısı olduğunu belirtilmektedir. Medeniyetler beşiği Anadolu’nun ve son birkaç yüz yıla kadar Ortadoğu’nun ilim, bilim ve medeniyet öncülüğünde medrese eğitiminin rolü yadsınamaz.
Bir zamanların usta çırak ilişkisi üzerine kurulu, üstat gözetiminde verilen, sonucunda etkili, etkin kişilerin yetiştiği medrese eğitim sistemi yerini günümüzdeki eğitim sistemlerine bırakmış durumda; bilgili, sahip olunan diplomalar, sertifikalar vb. sayesinde yetkili ama etkisiz, deneyimsiz meslek sahiplerinin yetiştiği sistemler. Sonuç yıllarca verilen emek ve sevilmeden yapılan meslekler; “Aslında ben bu işi yapmak istemiyorum” şeklindeki serzenişler… Adeta diploma ve sertifika çöplüğü yaşanan bir dönemdeyiz. Tabi ki istisnalar var. Tabi ki gerekli etkinliğe sahip olabilmek için ustalardan, üstatlardan bireysel çaba göstererek eğitim alanlar ve deneyim kazananlar var. Danışılanlar, danışanlar, danışman olanlar var. Ama bu genelde sistemin dışına çıkıp özel çaba sergileyenler için geçerli.
Tanımlanmış ve tarif edilmiş diploma ve belgelere sahip; yetkili olunan ama etkili olunamayan bir eğitim sisteminin alternatifi geliştirilmiş ve modernize edilerek yaygınlaştırılmış medrese eğitim sistemi olabilir mi? Belki sorarak başlayabiliriz; yetkinlik mi yoksa etkinlik mi? Cevap ortada aslında; etkin olunan bir yetkinlik…
0
0
0