Unutulanlar: Emek ve Vefa
“Yılkı Atı”nı bir alınteri kitabı olarak okudum. İçeride üretim, emek, sabır, hak gibi ölçülerin iç içe geçtiği pastoral bir hikâye var. Abbas Sayar, doğduğu toprakların gerçekliğini pek de gösterişli olmayan ifadelerle anlatmış. Süssüz ama özenli… Güneşin altında iz iz sürülmüş toprak, bu toprak üzerinde büyüyen buğday ve onun başaklarıyla boğazdan geçen helal lokmanın öyküsü… Bu eserde almak isteyene tüm bunlar ve fazlası var.
Dorukısrak Yılkıya Ayrılıyor
Kitap, İbrahim’in hayalleriyle başlıyor. Buğdayını satacak, deste deste paraları alacak, en önemlisi kimseye eyvallahı olmayacak ve oraların “kralı” olacak. Küçük hayallerle büyük adam olmak, saygı görmek isteyen bir çiftçi İbrahim. Doğru ya şimdiye kadar çektikleri yeterdi. Ancak işler az önce hayal ettiği gibi gitmiyordu. Neredeyse herkesin yakasına yapışan yokluk onun da yakasındaydı. Kazandığı para karın tokluğuna ancak yetiyor, daha fazlası ancak hayallerde cebine giriyordu. Şimdilik kaderi buydu. Buna rıza gösterecek, bir şeylerden kısıp daha fazla yokluk görmeyecekti. Aklında Dorukısrak vardı. Onu yılkıya ayırırsa bir masraftan kurtulmuş olacaktı. Evet, ilk plan Dorukısrak’ın masraflarından kurtulmaktı. Hem yılkıya ayırma işi herkesin yaptığı bir şeydi. Kendi icat ettiği bir şey miydi ki? Atın yeminden, suyundan kurtulmak fena fikir değildi. Bahar gelince de at eğer kardan, canavar dedikleri kurttan kurtulduysa geri alınırdı. Kaderinde yaşamak varsa yine ahırına döner, yine sıcak yerinde yatardı. Ancak hayatta kalmanın, hem soğukta hem de vahşilerin arasında tek beden kalmanın zorluğunu biliyordu. Her yeni eskir. Hayatın temel kuralı budur. Dorukısrak da eskidi ve gözden düştü. O eski şaşaalı günleri yoktu artık. Yarışla sahibine para kazandırdığı günler çok gerilerde kalmıştı. Şimdi onu salma vaktiydi. Kazandırdıkları için, katkıları için teşekkür etmeden dağa salmalıydı onu. Hızlıca, tekrar tekrar düşünmeden ve arkaya bakmadan… İbrahim, biri büyük diğeri ondan küçük iki oğluna bu zor görevi verdi. Eski gözdeyi “yılkıya ayırmalarını” söyledi. Mustafa ve Hasan ne kadar isteksiz olsalar da denileni yaptılar. Dehleyip dağa saldılar fakat zavallı at ertesi gün ve ondan sonraki günlerde geri geldi. Yine gönderildi hem de bu kez sertlikle. Alnına, arka ayaklarına yediği darbelerle bir daha doğduğu ahıra uğramaması istendi. Seneye sağ kalırsa yeniden gelirdi. Ama bu kış ona ayıracak ne yer vardı ne de yem. Ev halkının bu sert kararı desteklemediğini görüyoruz ama ailede reis bir taneydi. Babanın dediği dedikti.
Yeni Hayat
Abbas Sayar, terk edilmişlerin psikolojisini anlatıyor. Atlar üzerinden yaptığı bu anlatımda hüsran ve gurur iç içe. Dorukısrak’ta özlem de vardı. Yavrusu ahırda annesinden ayrı kalacaktı. Annesi tayından, tay annesinden ayrıydı. İbrahim’in gözünde bu da yoktu. Kararı kesin ve netti. Dorukısrak için her şey yeniydi. Yeni bir çevre, yeni arkadaşlıklar ve yeni bir hayat… Dışarıda en çok zorlananlar Dorukısrak gibi ahır hayvanlarıydı. Gerek soğuğa gerekse de tehlikelere karşı dayanıksız ve korumasızdırlar. O ana kadar dört tarafı kapalı bir ahır içinde yiyecekleri önünde yaşamış bu nazik hayvanlar kendilerini tehlikelere karşı koruma ihtiyacı da hissetmemişlerdi. Onları koruyan birisi muhakkak vardı. Şimdi güçlü ve daima uyanık olma vaktiydi. Bundan böyle kaderi bundan böyle dağlardaydı. Sert rüzgârlar yoldaşı, tepeleri beyaza bürüyen kar sırdaşı, yıldırımlar gönül dostu olmalıydı. Ona incinmesin diye bakan bir çift göz yoktu artık. Kaderi kendi ellerindeydi. Yaşamak için güçlü olacaktı. Yazarın yaptığı ve başardığı zor işlerden biri başrole hayvanı koyup onun duygularını aktarması. Konuşmadan anlatılan bu duygular gözlerle kurulan iletişim gibi. Verilen mücadele, çekilen acılar, mutluluk, umut, kahrediş hepsi ama hepsi gözlerde gizli.
Doru ve İntikam
Biz okuyucular, işlerin kötü gittiği eserlerden ve yarım bırakılmış ya da hiç alınmamış intikamlardan nefret ederiz. Böyle durumlarda kendimizi yazarın yerine koyar, romanı baştan yazarız. Doru’nun eski günlerine döneceği günleri bekliyor, İbrahim’den alacağı intikamı bu yüzden görmek istiyoruz. Hıdır Emmi bizim için bir intikam aracı olabilir miydi? En ümitsiz anda karşımıza çıkan bu yaşlı adam Doru’yu ayağa kaldırabilecek miydi?
Ötüken Neşriyat’tan çıkan “Yılkı Atı”, aynı zamanda 1971 TRT Roman Başarı Ödülü’ne layık görülmüş bir eser. Halkın dilini en iyi biçimde yansıtan, olayları hem insanların hem de bir atın gözünden anlatan ilgi çekici romanda insanların birbiriyle olan ikircikli münasebetlerine de tüm gerçekliğiyle şahitlik ediyoruz.
0
0
0