Kitap: İslam’da Şehir ve Mimari
Yazar: Turgut Cansever
Turgut Cansever… Hiç şüphesiz entelektüel mimarlık ve geleneksel İslamî ögelerin harmanlanması hususunda, alanında önde gelen isimlerden biri olmuştur. ‘’İslam’da Şehir ve Mimari’’ adlı eseri de mimarlık eğitiminin ilk başlarında tüm öğrenciler için salt birer kaynak olmuş, meslek hayatlarının ilerleyen dönemlerinde de bu kaynak bir başucu eseri olarak yerini almıştır.
Mimarlık tarihi dersi için kaynak olarak istenmiş olan bu eseri, mezun olduktan sonra her cümlesini not alarak, cümlelerin altını çizerek detaylıca inceleme fırsatım olmuştu. Bu cümleler mimarlık mesleğim boyunca idam ettirmem gereken hem meslekî hem manevî hayatımın kuralları olacaktı…
Turgut Cansever, ilk olarak varlık aleminin temel kavramlarını açıklayarak, varlık düzeyinin mimariyle ilişkilendirilmesine zemin hazırlamıştır. ‘’Her düzey, varlığını şu düzeylerin var olmasına borçludur: İnsanın seçme ve karar verme özgürlüğü, kabiliyeti ve sorumluluğu ancak bütün varlık düzeylerinin kanunlarının sınırları dahilinde var ve aktif olabilir.’’ Bu anlayış İslamîyetin ‘’tevhid’’ anlayışıyla örtüşür. Ona göre, tevhid ve teslimiyet anlayışı da aynı düzeye gelişmelidir.
Cansever, tevhid anlayışını mimari ile şu şekilde bağlar: ‘’Mimarî, tüm varlık düzeylerinde, özellikle de insanın bilinç ve bütün tarihinin mekân-zaman bağlamında tüm varlık problemleri dikkate alınarak tahlil edilmelidir.’’ Cansever, Mimarîyi, ‘’İnsanın kararlarının, onun inançlarının gerçek yansımaları olduğunu açıklığa kavuşturmak açısından bir araç’’ olarak görmektedir. Çünkü mimarî, varlığın bütün yönlerini kucaklayan bir disiplindir.
Tevhid İlkesi’nde bir diğer değinilen nokta ise: ‘’Mü’min’’lerin tarifidir. Mü’min kavramına mesleki bir bakışla değinen Cansever, bunu Tevbe Suresi’nden bir ayetle örnekler. Tevbe Suresi’nde bu husus şöyle buyrulmaktadır:
‘’Allah’ın mescitlerini, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar imar edebilirler.’’ (Tevbe 9/18)
İslâm Mimarîsinin temel amacını, nasıl bir yol izlemesi gerektiğini Cansever, şu şekilde ifade etmiştir: ‘’İslâm Mimarî ancak şahsi ihtiraslardan, gururdan, her türlü açık yahut gizli fetişistik yabancılaşmalardan (şirk) arındırılması gereken tasarım metodolojisine yansımış İslami bir tavırla başarılabilir.
Ona göre mimari, yaratılmış alemi “olduğu gibi” anlayan ve değerlendiren akıllı ve sorumlu Müslüman tarafından tasarlanıp uygulanır.
‘’Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, temiz akıl sahipleri için ayetler vardır.’’ (Al-î Îmran 3/190)
‘’Bu sebepten dolayı, Kutsal varlık, kutsal alem ancak kutsal sanatta zuhur edebilir, yansıyabilir.’’
Sonuç olarak, bu sanat, bu sebep, “İslâm Mimarîsi” ile hayat bulacaktır. Yeni malzemeler, teknolojiler, bu çerçevede, amacına hizmet edecek şekilde kullanılmalı, hizmet etmelidir, bu unsurda Mimarlar, ‘Rıza-i İlâhî’ ve ‘tevhid’ inancını düstur edinip yola çıkmalıdırlar. Böylelikle kâinat sonlanıncaya dek ‘’birlik’’ inancıyla, maneviyatı var olan eserler ve miraslar ortaya koyacaklardır.