Kaybedilmiş zamanın çocuklarından bu satırlar…
Zamanın akışına ve yeni düzenine çok da iyi ayak uyduramayan bir garip seyyahın satırları…
Kendisini yaşadığı çağa ait hissetmeyen birçok kişiden sadece bir tanesiyim. Bu ait olamayışlığımı sayfalara döktüğüm; şehir, zaman ve hisler üzerine bir garip sohbetler olarak nitelendirdiğim kitabın adı da “Kaybedilmiş Zamanın Çocukları.”
Ana teması ise; Şehir, Hisler ve Zaman…
Zaman ne çabuk geçiyordu öyle değil mi? Hayat dediğimiz bu kısa yaşam serüvenimiz göz açıp kapanıncaya kadar bitiyordu. Şöyle bir gelip, bakıp, görüp çıkıyoruz bu dünyadan. Biz gittiğimizde ise dünya kendi düzenine sanki hiç olmamışız gibi devam ediyordu. Bir iz bırakabilmek, hatırlanmak, bu dünyadan da işte o geçmişti dedirtebilmek ne güzel olurdu.
Eskiler bunu ne güzel yapmışlar. Oysa bu zamanın insanları sadece yaşadığı anı önemsiyordu. Bir düzene takılmış yaşamaya çalışıyorduk. Halimizi özetleyecek sözler sanırım; “Yaşamaya çalışıyoruz sadece” olurdu. Çünkü yaşamıyoruz, yaşamaya çalışıyoruz. Kariyer, eğitim ve geçinebilme telaşı içerisinde hiç anlamadığımız bir şekilde hızla tüketiyoruz ömrümüzü. Önümüzdeki güzellikleri göremiyoruz, bir ara verip de hayatın tadını çıkartamıyoruz. Kapıldık gidiyoruz bahtımızın rüzgârına…
Zamanın öyle bir safhasındayız ki artık ne doğal afetler, ne virüsler ne de felaketler peşimizi bırakacak. Dünyanın güzelliklerini hızla tüketirken, insanlığımızı da her geçen gün kaybediyorduk sanki. Sevgiyi, vefayı, samimiyeti, yeryüzünü, zamanı tüketiyorduk… Geriye kalan boş kalmışlıklarla ise yaşamaya çalışıyorduk.
İşte bu boşluğu ben yazarak doldurmaya çalışıyordum. Özlediklerimi yazdıkça sanki bir nebze de olsa diniyordu susuzluğum. Çünkü eskiyi; teknolojinin hayatımızın her safhasında olmadığı, anlamsız bir hız ve telaş içinde ömrün tüketilmediği, insanların birbirine gerçekten değer verip önemsediği, aşkın sadece Yeşilçam filmlerinde kalmadığı, acının da mutluluğun da paylaşıldığı o günleri özlüyordum.
Bu boşluğu hissedenlerin eskiye özlem ile geçip gidiyordu ömrü. Acaba her nesil böyle miydi? Kendinden bir önceki dönemin hasretini duyarak mı geçirirdi ömrünü?
Yoksa her şeyi olan ama aslında hiçbir şeyi olmayan bize mi ait bu özlem? Kaybedilmiş zamanın çocuklarına yani…
“Kaybedilmemiş zamanlar yaşamanız dileğiyle” imzaladığım kitabımın satırlarında sizlerin de kendisinden bir parça bulması temennisiyle. Susuzluğunu bir nebze de olsa dindirmek isteyenler güzel insanlara gelsin bu kitap.
0
0
0