Dilhâne’mizin 62. sayısı hayırlı olsun.
Şehirlerimiz günden güne beton yığınlarına dönmeye devam ederken, göz zevkimizi bozan ve bir yerden bir yere gitmenin daha da zorlaştığı şu dönemde, şehirde yaşamanın zorlukları daha yorucu hale geldi. Turgut Cansever diyor ki: “Şehri imâr ederken nesli ihyâ etmeyi ihmal ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil imâr ettiğiniz şehri tahrip eder…” Bu sözü okuduktan sonra şapkayı önümüze koyup düşünmenin vaktinin artık bittiğini ve harekete geçmek için çok geç kaldığımızı, bir an önce bir şeyler yapılması gerektiğini anladım. Bir medeniyetin yaşamak için tutarlı olması gerektiğini söyleyen Sezai Karakoç’un ne demek istediğini, Arapça’da “şehir, medeniyet” anlamına gelen “medine” kelimesinin etimolojisinden yola çıkarak anlayabiliriz…
Bugün itibariyle kolları sıvayıp “medine”mizi, yeniden inşa ederek daha yaşanabilir bir medeniyet şehri haline tekrardan çevirebilmemiz gerekli. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın politikasını uygulayarak canımız, kanımız, gözbebeğimiz şehirlerimizi insanların huzur bulduğu, yaşamak için tutarlı gördüğü yerler haline getirmek vatandaşlar olarak hepimizin sorumluluğu aslında. Her koyunun kendi bacağından asılmayıp, bize dokunmayan yılanın bin yaşamayacağını tekrar hatırlamakta fayda var. Bugün önemsemediğimiz şehir ve medeniyetimiz, yarın nefes almakta zorluk çekeceğimiz devasa yapıların arasında programlanmış robotlar gibi bizleri yaşama savaşına mahkum edeceğini unutmamamız gerekir.
Kıymetli Dilhâne okurları, sizleri Şubat sayımızda dosya konusu olarak ele aldığımız “Şehir ve Medeniyet” sayımızla baş başa bırakıyor, Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır düsturuyla şehir ve medeniyetimizin yeniden inşası için mücadeleye davet ediyoruz…