Felsefe nedir sorusuna birçok cevap verilmiş bugüne dek. Kelime manası hikmet sevgisi olan bu kavram, modern dünyada gittikçe şekil değiştirmiştir. Platon’a göre felsefe yapmak kişinin ölmeyi öğrenmesidir. Rene Guenon ise hikmete sahip olamayanların, hikmeti sevmeye başlamasının hikayesi olarak önümüze serer çokta doğrudur bu tespiti. İmam Gazali ve birçok alim ise filozofların sahip olduğu ilim ve hikmeti kendi devrinde gelen peygamberlerden ve onların bakiyelerinden almış
olduklarını söyler. Bazı İslam filozoflarıysa felsefenin Allah’a benzemek olduğunu söylemişlerdir…
Evet bu fakire sorarsanız felsefenin ne olduğunu; kişinin kendi içine düşmesi ve düştüğü andan itibaren düşlemeye başlamasının hikayesidir. Bizi kapitalist dünya içerisinde maddeye bğımlı hale getiren bir düzen içerisinde düşünmek ve düşünceye yer ayırmak oldukça zordur. Kişi maddi sıkıntı içerisindeyken zaten genel olarak manevi ya da metafizik düşüncelere vakit ayıramaz. Zihnini boşaltmayan aksine birçok boş şeyle dolduran modern insanın çok acelesi var. Düşünmeye fırsat yok.
Hydegeer’e ne yapmayı düşünüyorsunuz diye sorulduğu vakit; hem yapmak hem de düşünmek, bu çok ağır. Ben bu ikisini bir arada yapamam demiş. Evet bizler fiillere müptela insanlar haline gelmiş bulunmaktayız. Hem de hiç hoş olmayan fiillere. Kaçmakta insanoğlu hem de kendinden. Böyle topluluklar arasında kalmış olan bir düşünür ya da filozof, körler arasında körebe oynayan bir kişi mesabesinde… Aydınlanmış bir insan karanlıkta olan insanları da bununla tanıştırmak isteyecektir. Biz de felsefenin kelime manasına karşılık gelen şey tasavvuftur. İslam’ın hikmet ve irfan boyutu olan tasavvuf nice büyük düşünürler yetiştirmiştir…
Kişinin aydınlığa ulaşması tasavvufta usta-çırak ilişkisine bağlıdır. Felsefe de bunun aracı akıldır. Bu sebeble çoğu filozofun metodu farklıdır ve genellikle birbirlerini inkar ederler ya da sistemlerini yıkıp yeni sistemler ortaya koyarlar.
Felsefe, anlamı kurban eder. Harfler derisinden sıyrılırken istemsizce, içinden ne çıkacağından habersizdir filozof… Akıldır onun bıçağı ama kör bir bıçak. Kestiğini murdar edip bırakıveren…
Tasavvuf, anlamı kurban eder. Hikmet adlı güzel soyuneverir onun cazibesiyle… Eline, yüzüne kırmızı bir renk bulaşır dervişin…
Marifetin rengidir o. Onların bıçağının adı gönüldür. Onun parlaklığıyla temas eden nesneler kesilir ve iç yüzünü gösterir… Ne kadar güzellik varsa başını taşa yaslamıştır… Ondan gelecek bir darbeyi beklerler iştiyakla…
Filozof, eşyayı altı cihetten kuşatmaya çalışır ve etrafında tavaf edip durur…
Derviş ise dokuz katlı bir merdiven çıkar. Orada herkesin tanıması mümkün olmayan biriyle tanışır… İç içe yedi kapısı olan bir eve girerler. Duvarlarda görülmesi mümkün olmayan şeyleri görüverir. Görünmeyen şeyler kendini bir anda gösterir. Yedinci kapıda Cemal adlı bir terzi ona hikmet adlı bir libas hediye eder. Onu üzerine giyince eşyanın hakikati inkişaf eder. Başka bir cihet bulmuştur kendine… Zamansızlık ve mekansızlık ciheti…
0
0
0