Bu sene dördüncüsü düzenlenen, Dilhâne şiir yarışmasına gösterilen ilgiden dolayı tüm okurlarımıza teşekkür ederiz. Ayşe Sevim, Nilüfer Zontul Aktaş, Osman Deniz ve Mustafa Uçurum’un seçici kurul olarak yer aldığı şiir yarışmasının kazananlarını tebrik ederiz.
Dilhâne 4. Şiir Yarışmasının Kazananları:
1- Son Şarkı – Yasemin Kapusuz
Kırk yamalı, tek bohçalı, sessiz bir beste hayat.
Medeni mirası kaç satırdır ömrün, endazesi kaç kulaç?
Kaç hecedir dilinde armonikası Havva’nın?
Sargı bezleriyle mumyalı kalbim, kaç makamdır hasılı?
Entarim, naftalin kokulu bir top kefen.
Tiril tiril, kalıp gibi duruyor üstümde zaman.
Oysa ben Şehrazat değilim, az ve uz gidemem.
Mahnım biter, kırılır mızrabım, yol yorgun.
Toprağın gökle raksında, ay mıdır güneş mi yüzün?
Yoksa yıldızlar mı toplamıştır bu sevdayı makbere?
Mor salkımlı kanaviçe, başımın tacı ölüm.
En işlek magmalardan asumana bir adım.
Hızır ve İlyas rehberim, bakidir lebbeyk nidaları.
Muallakta miraçtır dizelerim, ellerim Aksa’da amin.
Ebedi saadettir gözyaşım, içimde alevlenen.
Bitmeyen rüyaların aydınlığında mırıldanır gece.
Aşkın diğer adıdır ayine-i devranda, büyülü sessizliğin.
Yarım kalır şiirler, melodiler hep yarım…
“Son Şarkı” da.
“Son Şarkı”
2- Varsa Bir Mümkünü – Büşra Nur Yılmaz
Bir mana uçursun beni.
Aklıma hayalime gelmeyenler dönüm dönüm serilsin önüme
Nasibim neyse alıyım diye kapımın önüne koyduğum kaplar dolsun,
Bir mana ile ben ayakucuma kadar yaşayayım insanlığımı.
Kara kıta hiç de uzak olmasın öyle
İstanbul der gibi Ruanda diyeyim, Moritanya diyeyim -İstanbul’u sever gibi seveyim-
Siyah ve ziyadesiyle ufak bir eli tutarken
Yüzüme gülen pirüpak güzellikte bir mana çıka gelsin.
Çöl toprağına bulansın her yanım,
Aklıma kalbime bedenime dolsun sonra
Ellerim ancak o zaman sonsuz kere uzanır iyiliğe.
Beni güzelleştirebilir misin çocuk?
Gitmedim bir yere, ne de koca koca sınırlar aştım
Adını anmadım hiç çocuk.
Aldatmaca yok bunlar mahza hakikat.
Senin varlığın gibi, hiç bilmediğim bu topraklar gibi
Fakat senin içime aşina gelen -tıpkı toprak gibi- bir tarafın var
Biliyorum yalnız seninle yaşayabiliriz bu serüveni
Gözlerinden tanıdım seni.
Hangi toprak insana yabancı ki?
Sana göstersem o resmi, hani şu resim
Yemin ederim biliyorum ne diyeceğini:
‘Fil yutmuş bir boa yılanı’
Artık sınama beni.
Bir mana ile aşılmaz sandığım girdabı yarar çıkarım ben, biliyorum.
Arıyorum seni, mana mana arıyorum.
Hangi toprak sen değil, hangi toprak insan değil
Nereye yüz sürersem bulurum seni.
Hangi kapılar açılır sana.
Ben gelemezsem sen gel bana.
Benim büyümem gereken çok mevzu var.
Halletmem gereken tonla lüzumsuz ağlamalarım…
Ve anlıyor musun senin varlığında aradığım bir mana var.
Sen bana ağyar değilsin ki, ben kendime paryayım.
Parmağımı koyunca haritaya inan senin sokağına dek gösteririm de kendimi bir türlü bulamıyorum.
Bu kere de bulamazsam bir mana,
Çaresizliğin kekre tadı kalır damağımda.
Sen serpilirken ulu bir çınar gibi, sen kara kıtanda tertemiz bir yol çizerken aydınlığa
Beni zulmete, beni noksanlığa, beni yarım kalmışlığa mahkûm etmeyecek kadar onurlu olduğunu biliyorum sevgili çocuk
Çünkü sen de benim gibi hakiki bir dostluk için canımı verebilirsin
Sen en çok ahsensin
Seninle kaim olmanın, seninle peyderpey büyümenin, tam olmanın güzide hazzını yaşıyorum.
Güzelliğin günden güne bana da sirayet edecek
Aradığım mana sende tecelli edecek.
Adını anmadım hiç çocuk
Fakat artık seni ta içimden tanıyorum,
Varsa bir mümkünü
Bir lahza da olsa, nadide gözlerine bakmak isterim.
3- Düş Kırıkları – Yılmaz İmanlık
Beynimde tonlarca düş kırıklığı
Bir savaş sonrası yangın yeri kalbim
Yeni bir hikâye yazıyor her kurşun
Kurşunların rüzgarında sanki boğuluyorum.
Beynimde binlerce insan gölgesi
Kuzu postunda uluyan kurtlar
Ne çok insan biriktirmişim meğer(!)
Teslimi doldurmuş kör çeşmelerin sesi
Baharı müjdelememiş açan her çiçek
Kış günü açan erik dallarına kanmışım
İçten değilmiş her bülbülün feryadı
Gökyüzünde süzülmezmiş her kelebek
Kozasından unutulurmuş gariplerin adı
Beynimde yarım kalmış hikâyeler
Dilimde anlatılmamış onca masal
Bir türlü yazamamışım yaşanmışlıkları
Bilmediğim rüzgarlara kapılmış parçalar
Peşinden koşsam da yakalamak hayal
Beynimde kurulmuş nice karanlık şehir
Hep kahır taşımış isli vagonlar
Yalnızlıktan delirmiş sokak lambaları
Hayallerimi bir bir öğütmüş eski değirmen
Öksüz kalmış mısralar, ağlamış şiir
Beynimde tonlarca barut fıçısı
Ha patladı ha patlayacak!
Hep çimenlik değilmiş bastığım toprak
Mayın tarlasında yürümüşüm yıllarca
Patlamaya hazır bir tomurcuk gibi
Beynimde yükselen binlerce uçurtma
Hangisini tutsam ellerimden kayıp gidiyor
Bu kadar zalim değildi gökyüzü
Hep birlikte söylerdik türkümüzü
Şimdi uçurtmalar, uzak türküler eriyor
Beynimde binlerce soru işareti
Hayallerime asılan nice paslı çengel
Hangisini çıkarsam kopuyor bir parçam
Parçaları toplayıp sanki gizli bir el
Beynimde binlerce batık gemi
Hangi ara yakmışım yelkenleri?
Rüzgar yerine alev üflemiş gökyüzüm
Ateşi görmemiş, bulutlara takılmış gözüm.
0
0
1