Bu sene üçüncüsü düzenlenen Dilhâne Şiir Yarışmasının sonuçları belli oldu.
Ömer Tuğrul İnançer, Yavuz Bülent Bakiler, Mahmut Bıyıklı ve Said Yavuz'un elemelerini yaptığı Dilhâne 3. Şiir Yarışmasında "Bir Sevdadır İstanbul" şiiri ile Ali Havan birinci oldu. "Aşk" şiiri ile Ahmed Latif Mahfî ikinci oldu ve "Madem Bir Gün" şiiri ile Ayşe Aksu üçüncü oldu.
İşte ilk üç şiir...
Bir Sevdadır İstanbul - Ali Havan
Kâinat yaratıldı o gün İstanbul ile
Feza kör bir karanlık; yoktu ay, güneş bile
Yedi tepe üstünde sonsuzluğa bakışın
Başlangıç noktasıdır zamandaki akışın
Semada Kehkeşanlar etrafını yaldızlar
Çehreni hayran hayran seyre daldı yıldızlar
Denizler ayaklandı dağlar yürürken arşa
Dizlerine kapandı rüzgârlar koşa koşa
Sinesinde duruldu, temizlendi mevsimler
Surunda hayat buldu kaç kez hırçın iklimler
Tepelerde şehrayin cümbüşü süsler kandil
Taşar mana kabından İstanbul’da her şekil
Aşkın kanatlarında sallanır usul usul
Gönüllere perçinli bir sevdadır İstanbul
Mahmuzlarken atını Fatih'e koşar sular
Tek tek sökülür dişi, boşa çıkar pusular
Kabuğunu çatlatır tohum, yol arar içte
Bizans’ın son çığlığı yankılanır Haliç’te
Yeni bir çağ taşınır üstünde kızakların
Yaprakları çevrilir bir gece uzakların
Şehre giren yiğitler kartallar kadar mağrur
Gül saçılır yollara sürur üstüne sürur
Sokaklar hassas tığla dokunur iplik iplik
Her köşede bir sebil, her minare bir kimlik
Sihirli iksir ile silinir tek tek küfler
Sinan ölü taşlara yepyeni hayat üfler
Peygamber müjdesini vurmakta kös ve davul
İlahi ferman ile fethedilir İstanbul
Yavuz atını bağlar yosun kokan taşlara
Zafer sessizce yürür bir gece Üsküdar’a
Süleyman seferdedir, Kanuni ferman yazar
İstikbalde tüm şehir ne “Muhteşem” bir nazar
Beşiktaş sahilinde her dem tarih uyanır
Sular donanma görse Barbaros geldi sanır
Yitik mührün yasında Topkapı bir hayalet
Kafesli odalarda kol geziyor sefalet
Emanet, ağır yüktür; tartmaz okka, terazi
Paslı zincire mahkûm fethin en büyük remzi
Kapılarında kilit yeminli senelerin
Balat, keskin bir yokuş; yolu bozuk Fener’in
Zaman yağlı bir ilmek darağacında maktul
Sessizliğe gömülür birdenbire İstanbul
Bey ölür, devlet çöker; her yeni bir gün eskir,
Ezelden gelen çizgi ebede kadar hep bir
Feleğin çarkı böyle, bazen çevrilir bahtın
Birkaç sefil elinde harcanır altın tahtın
Kan damlar lalelerden, isyan kokar günahlar
Erguvan, intiharın eşiğinde sabahlar
Sadakta ok paslanır, kınında zağlı kılıç
Her damlası ah ile dolar, boşalır Sarnıç
Göğe merdiven kuran taşlara “çember” gerek
Havalanmış “sütunlar” kuşlara imrenerek
Yanıyor At Meydanı, yangın var derinlerde
Ateşe odun taşır söndüreceği yerde
Kaynıyor içten içe “ocak” başında her kul
İçine akıtmakta gözyaşını İstanbul
Yedikule kan terler boğulurken talihin
Zindan duvarlarında nabzı çarpar tarihin
Kıyıyı döver deniz, Eminönü tek soluk
Kaderine sığınmış Tophane, yetim çocuk
Hisar, ihtiyarlamaz; şölen, mesire, şenlik
Emirgan, semaveri kaynatır demlik demlik
Ortaköy, zengin tarih; denizin suyu tuzlu
Merdivenli yalılar yirmi beşli otuzlu
Rahmet rahmet üstüne bütün yollar aşkadır
Kandil akşamlarında Eyüp’te aşk başkadır
Denizin esintisi İstinye’de saklanır
Kandilli şafakları sis ile duvaklanır
Huzuru sende bulur tekmil evli, bekâr, dul
Gelin olan kızların gerdanında İstanbul
Kadıköy’de düğün var, Kalamış gözden ırak
Boğaz mercan küpeli, şöyle Çamlıca’dan bak
Yalnızlık kader sanki; Moda yaşlı bir çınar
Martılarda şölen var; deniz, sahili kınar
Karacaahmet mahzun, bekler son dakikayı
Boşalınca zemberek kalpte tükenir sayı
Usanmaz beklemekten sabır küpü ölüler
Diriler ruh içinde kâh çarpı kâh bölüler
Gemiler yolcusunu salar iskelesinden
İniltiler yükselir her gün Kızkulesi’nden
Marmara’nın bağrında günah yüklü odalar
Ağır bir vebal taşır yarınlara Adalar
Saplandı paslı hançer hangi kanlı el mesul
Bulutların ağlaşır gökyüzünde İstanbul
Öz peçesini yırtmış, madde var mana nerde
Kahır yüklü hayatın sefası perde perde
Hüzün, mızraplarını sineme tel tel vurur
Beyoğlu’nda insana yabancı bir yel vurur
En derin noktasından bölünmüş taksim taksim
Kimlerin hissesinde Tünel, Cihangir, Taksim
Pera’nın dar yolları gölgelerken güneşi
Her sabah alevlenir Galata’nın ateşi
Etiler, Bebek sahte; hep dünyalık keyfinde
Levent, kaybolup gitmiş gökdelenler içinde
Güneşle yarışmakta cilalanmış ışıklar
Yorgunluk kıskacında hep aklı dolaşıklar
Uykusuz mekânlarda zaman harcanır pul pul
Hiçliğin girdabında, tükenmekte İstanbul
Elazığ/1996
Aşk - Ahmed Latif Mahfî
Bir belâ yurdunda verildi hüküm,
Dünyaya gelenler; hicret, dediler.
Bir veremli türkü, bu bir kördüğüm,
Seven, sevdiğine hasret dediler...
Çözemedi gözler esrârı yüzde,
Âşikâr muamma; tende ve sözde,
Ateşler içinde yananı güzde,
Uzaktan duyanlar; şöhret, dediler.
Gözler buldum diye sevindi durdu,
İşte memleketim; Leylâ’nın yurdu,
Bir cinnet faslında mecnûn duyurdu,
Bîgâne kalanlar; sûret, dediler.
Sultandan işâret, kuşlardan haber,
Alevden kanlarla yazılmış kader,
Kıssadan haberdar herkes beraber;
Karıncaya bakıp; ibret, dediler.
Gözünden bîhaber ağlayan anlar,
Sırra mahremdir bir ayna bulanlar,
Tâ ezel bezminden sâdık olanlar;
Gel, benim gözümden seyret, dediler.
Bir yol tuttu kimi vahdet diyerek,
Birdir ha dünya ha ahret diyerek,
Bir zaman sonra bir dâvet diyerek,
Bulanlar aslında kesret, dediler.
Can verdi varlıktan soyunan velî,
Cânân buldu aklı terkeden deli,
Başlar düşüyorken aktı kan seli,
Yüzme bilmeyenler; hayret, dediler.
Anlarlar Hızır’a bir yol verenler,
Ateş bahçesinde güller derenler,
Dilleri damağa vurup erenler,
Bu işin aslına; Hazret, dediler...
Madem Bir Gün - Ayşe Aksu
Madem bir gün gidecektin ey yolcu
Neden gönül hânımı tarumar kıldın?
Senden istediğim tek vefa borcu
Onu da ardınca kervana aldın?
Madem bir gün sönecektin ey kandil
Neden her gecemde mehtabım oldun?
Ruhum kanat çırptıkça o deryadil
Dolunayla beraber sineme doldun?
Madem bir gün bitecektin ey güzel gün
Neden her seherde kapımı çaldın?
Gurûba varırken bakışı süzgün
Güneşten ufkuma karanlık saldın?
Madem bir gün susacaktın ey bülbül
Neden gülşenimi aşiyan bildin?
Hazan bırakmazken canda tahammül
Feryadınla yâdımdan neşeyi sildin?
Madem bir gün yakacaktın ey ateş
Neden usul usul bağrımı sardın?
Elinde kor dilinde âh şu çilekeş
Cismimi kül edip menzile vardın?
Madem bir gün göçecektin ey fani
Neden gözlerime uzunca daldın?
Cemalin yegâne dostu yareni
Kalbimde yerleştin ebedi kaldın?
(0) Yorum
Yorum Yaz